Pages

Ads 468x60px

17 Aralık 2012 Pazartesi

Zahter Çayı

Zahter Çayı

Hemen hemen her baharatçıda bulunan zahter güzel ve keskin kokusu ile dikkat çekmektedir Zahter çayını hamilelerin kullanmaması tavsiye edilir.
Bir çay kaşığı dolusu bitki, bir fincan kaynar suda haşlanır ve demlenmesi için kısa süre bekletilir. Ya da 1 kahve kaşığı kekik, 1 su bardağı kaynar suda 10 dakika bekletilir. En pratik yapımı ise, çay süzgecine zahter taneleri konularak üzerinden sıcak su geçirilmesidir. Kaynatılması durumunda veya sıcak suda çok bekletilmesi sonucunda tadı acılaşır. Bu sebepten süzgeçten geçirilen zahter hemen tüketilmelidir. Içilen çay, zeka keskinliği, midede rahatlık, sabah öksürüğüne tutulmama ve genel bir rahatlık sağlamaktadır. Zahter çayı, içerisindeki en etkili madde olan eterli uçucu yağın yitirilmemesi için kaynatılmamalıdır.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Sezaryen için tek şartı açıkladı

Sezaryen ile ilgili yasa tasarısı meclisten geçti. Yasa bundan böyle "tıbbi gereklilik olmadan kadınlar sezaryen yaptıramayacak" diyor.


CNN Türk'e konuk olan Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise bu maddeye açıklık getirdi "Tıbbi gereklilik olmadan yaptıramayacak ama bir kadının sadece doğum korkusu olmasını bile tıbbi gereklillik sayıyoruz. Kanunu bu şekilde yazmamızın en önemli sebebi şudur, normal doğum ve  sezaryen kadınlarımızın önüne iki normal seçenekmiş gibi çıkarıldı. Normal doğum mu sezaryen mi? Doktora ne farkı var denildiğinde: 'Hiçbir farkı yok. İkisi de aynı ama sezaryen yapalım.' denemeyecek." dedi.


RUHSAL AÇIDAN ARZU ETMESİ YETERLİ

Bakan Akdağ kadınların sezaryeni sadece ruhsal açıdan şiddetle arzu etmesini bile tıbbi gereklilik sayacaklarını belirterek tıbbi gereklilik olmadan yapan doktora da ceza verileceğini açıkladı:  Bunlar kötü tıp uygulamaları çerçevesinde değerlendirilecek. Hem ceza yasamızda hükümler var hem de idari yaptırımlarımız olabilecek. Mesela gereksiz sezaryen oranları yüksekse o kuruma eğitim vereceğiz." Sezaryen ile ilgili araştırmalara da değinen Recep Akdağ: Sezaryenle doğan bebekler normal doğan bebeklere göre iki misli obez oluyorlar. Sezaryen ityaç olduğunda başvurulabilecek bir yöntemdir. İhtiyaç varsa zaten yapacak bir şey yok." dedi.

YASAK DEĞİL NORMAL DOĞUMA ÖZENDİRME

Sezaryen oranlarının düşürülmesine yönelik çalışmaların henüz netleşmediğini, ama bununla ilgili öngörüşmeler yaptıklarını bildiren Akdağ, şöyle konuştu:
“Biz meseleyi başından beri bir yasaklama meselesi gibi ele almıyoruz, böyle de almadık. Bu toplu bir program. Bir taraftan insanlar istedikleri zaman güvenli bir biçimde buna ulaşabilsinler ama bu çok nadirleşsin istiyoruz. Bu mutat bir yol, normal bir yol gibi algılanmasın istiyoruz. Bunun için bir çok tedbir alacağız. Normal doğumun özendirilmesi, normal doğuma, özellikle ilk doğumlara daha fazla ödeme yapılması, bizim Sağlık Bakanlığı hastaneleri için söylüyorum, performansın artırılması gibi bir dizi tedbir olabilecek. Bunlara ilişkin detayları Bakanlar Kurulu'na sunacağımız raporda bekleyin.”



Sezaryende son nokta


OBEZİTEYLE MÜCADELE

Obeziteyle mücadele kampanyasıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunan Akdağ, olumlu tepkiler aldıklarını belirterek, “Ama çok zamana ihtiyaç var. Bu kampanya aslında bizim halkımızda farkındalığı artırmak için attığımız ilk adımlar. Daha önce de küçük küçük ısınma adımları atmıştık. Ama şimdi insanların özellikle kendi vücutları hakkında bir fikir sahibi olmalarını sağlamaya çalışıyoruz” ifadesini kullandı.

Bu meseleyi kişilerin kendilerinin çözmesi gerektiğini ifade eden Akdağ, “Hiç kimsenin yerine hareket de edemeyiz, yediğimiz miktarı da azaltamayız yediğimiz porsiyonu da küçültemeyiz” dedi.

Kampanyanın iki teması bulunduğunu, bunlardan birinin porsiyonların küçültülmesi, diğerinin de daha çok hareket edilmesi olduğunu dile getiren Akdağ, “10 bin adım” mesajının ise sembolik olduğunu vurguladı.

Akdağ, şunlara dikkati çekti:
“Siz 10 bin adım atamıyor olabilirsiniz ama günlük spor yapıyorsunuzdur, yüzüyorsunuzdur ya da bir spor salonunda ya da evinizde egzersiz programınız vardır. Mutlaka hareket etmek gerekiyor. Belli yaşa göre nabzınızı birazcık harekete geçirecek, hızlandıracak hareketler yapmak gerekiyor metabolizmayı iyice harekete geçirmek için. Maalesef biz millet olarak çok hareketsiz bir millet haline geldik.”

KÜLTÜREL DEĞİŞİM

Hızlı şehirleşmenin beraberinde kültürü de değiştirdiğine işaret eden Akdağ, “İnsanımızın yüzde 70'i hareket etmiyor. İnsanımızın yüzde 70'ine yakını aynı zamanda kilolu ve obez. İkisini bir araya getirirseniz üçte birimiz normaliz, üçte birimiz kiloluyuz, üçte birimiz de obeziz. Obez artı kiloluları şöyle bir toplayın, üçte ikiye denk geliyor. Üçte iki de muhtemelen aynı üçte iki. Hareket de etmiyor. Uzun süre televizyon karşısında oturmalar, bilgisayarlar.”

Kadınlarda şişmanlık oranının daha yüksek olduğunu belirten Akdağ, “Kadınlarımızın şu ikindi günleri, ikindilerde gün yapıyor kadınlar. Bütün Türk kadınlarına sesleniyorum, bu günlerde birbirinize sebze ağırlıklı ikramlarda bulunalım kalorisi düşük içecekler, yiyeceklerle ikram yapalım. Bir ziyarete gittiğinizde orada üç çeşit tuzlu, iki çeşit tatlı, hamur işleri filan varsa zayıflamak filan hiç bunlar söz konusu edilemez, bir taraftan da kilo almaya devam edersiniz. Yaşam biçimini değiştirmek gerekiyor. Biz farkındalık oluşturacağız, belediyelerimiz diğer kuruluşlarımız çevreyi iyileştirecek, böyle gidecek.”

Bunun uzun süreli bir mücadele olduğunu, kazanmak için de farkındalığın geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, “Sigarada bunu çok iyi başardık. Ama sigarada iş biraz daha kolaydı. Çünkü sigaranın zararını herkes biraz kabullenmiş durumdaydı. Oysa yeme içmeyle ilgili bu farkındalık düşük” değerlendirmesinde bulundu.
Gazetelere ilan verdiklerini, bilboardları kullandıklarını hatırlatan Sağlık Bakanı Akdağ, basının buna ilgi göstermesinin önemine işaret etti.

2 Kasım 2012 Cuma

TTNET Mobil Müzik, 31 Mart Tarihine Kadar Ücretsiz

TTNET Müzik’in mobil uygulaması TTNET Mobil Müzik, 31 Mart 2012′ye kadar, Apple’ın mobil platformları iPad ve iPhone’da ücretsiz.
 
 
TTNET’in müzik uygulamasında yer alan milyonlarca yerli ve yabancı şarkıdan dilediklerinizi iPhone, iPad, iPod Touch ve Motorola Xoom cihazlarınız ile dinleyebilirsiniz. Yapmanız gereken yalnızca, TTNET Mobil Müzik uygulamasını indirmek.
 
Müzik severlere müjde! TTNET Müzik iPhone ve iPad uygulamaları, 31.03.2012 tarihine kadar ücretsiz! Oluşturduğunuz müzik listelerine web’den erişebileceğiniz, albüm, haber ve etkinlikleri Facebook ve Twitter hesabınız ile paylaşabileceğiniz uygulama hakkında daha detaylı bilgi için tıklayın.
Uygulamayı indirmek için buraya tıklayın.

Facebook’u boyadı, dolar milyoneri oluyor.

Choe, Facebook hissesine razı oldu ve binde 2 hisse aldı. Halka arzla Choe’nin 200 milyon doları olacak.
Bundan 7 yıl önce Facebook kurulduğunda, şirketin Palo Alto, California’daki merkez ofisinin dış cephesini graffiti ile süsleyen David Choe, Mark Zuckenberg’in peşin para yerine, Facebook hisseleriyle ödeme yapma teklifini kabul ettiğine son derece memnun.
Zuckenberg’in, “Ya birkaç bin dolara razı ol, ya da yüzde 0.2 hisse verelim” teklifine ‘hisse’ yanıtını veren Choe’nin aldığı binde 2 hissenin değeri, şirketin 5 milyar dolarlık ilk halka arzının gerçekleşmesiyle 200 milyon dolara ulaşacak.
Vatan'ın haberine göre, Facebook’un 1 Şubat 2011 tarihinde 5 milyar dolarlık ilk halka arzı için ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na (SEC) resmen başvurması, çok sayıda milyarder doğacağına işaret ediyor.
Şirketin yüzde 28.4 hissesinin (533.8 milyon) sahibi olan kurucu ortak Marc Zuckenberg’in bu hisselerin değeri halka arz ile birlikte 25 milyar doları bulacak. Bir diğer kurucu ortak Jim Breyer ise Facebook’ta 201.4 milyon hisseye sahip. 2008 yılında şirket ile yollarını ayırma kararı alan Dustin Moskovitz’in de elinde ise 133.8 milyon hisse bulunuyor. Zuckerberg’ün fikirlerini çaldığını iddia eden Tyler ve Cameron Winklevoss da Facebook’ta 1.2 milyon hisseye sahip Facebook’un bir diğer eski kurucu ortağı Eduardo Saverin’in ise yüzde 5 hissesi var.
Piyasanın genel eğilimine sistematik olarak karşı gelmesiyle tanınan milyarder yatırımcı Peter Thiel’in Facebook’ta sahip olduğu 44.7 milyon hisseye 2 milyar dolardan fazla değer biçiliyor. 1995 yılında halka arz edilen Netscape’in kurucusu Marc Andreessen’in Facebook’ta ki 3.6 milyon hissesinin değeri ise 200 milyon doları buluyor. Facebook’un operasyon direktörü Sheryl Sandberg’in elinde 1 milyon hisse bulunuyor. Facebook tarafından SEC’e sunulan başvuruda Sandberg’ün 38.1 milyon hisse daha satın alma opsiyonundan bahsediliyor. Şirketin mali işlerinden sorumlu genel müdürü David A. Ebersman ise 7 milyondan fazla Facebook hissesinin sahibi. Rus milyarder Yuri Milner’in yatırım şirketi DST Global, Facebook’ta yüzde 7’lik bir hisseye sahip. Zuckerberg’ün dişçi babasının 2 milyon hisseye sahip olduğu şirketin kuruluşunun ilk yıllarında 250 çalışanına teşvik amaçlı hisse alım fırsatları sunduğu da biliniyor.
2011 GELİRİ 3.7 MİLYAR DOLAR
İlk halka arzı için önceki gün başvuruda bulunan Facebook, böylece bugüne kadar sır gibi sakladığı şirkete dair bazı verileri de kamuoyuyla paylaşmış oldu. Halka arzın ardından değeri 100 milyara ulaşması beklenilen Facebook’un 2010 yılında 1.9 milyar dolar olan geliri geçen yılın sonunda 3.7 milyar dolara yükseldi. Yıllık geliri 2009-2010 yılları arasında yüzde 154, 2010-2011 yılları arasında yüzde 88 artış kaydetti. Sitenin 2010’da 606 milyon dolar olan kârı, 2011’de 1 milyar dolara çıktı. 845 milyon kullanıcısı bulunan Facebook’u Aralık itibariyle 425 milyon cep telefonu kullanıcısına da ulaştı.
 

30 Ekim 2012 Salı

ERKEN TEŞHİS İÇİN GEC KALIYOR


Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof.Dr. Sait Alan, “Bölge halkı tedavisi zor olan kanser hastalığına karşı bilinçsiz olduğu için genelde son evrede bize başvuruyor” dedi.
 
 
Prof. Dr. Sait Alan, yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de yılda 120 bin, Diyarbakır'da ise 2 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu söyledi.
 
Alan, tüm dünyada olduğu gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde de kanserli hasta sayısının arttığına dikkati çekti. Prof.Dr. Alan, Onkoloji Hastanesindeki polikliniklere günde yaklaşık 100 hastanın başvuruda bulunduğunu belirtti.
 
Diyarbakır'da yılda 2 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu bildiren Alan, “Bölge halkı tedavisi zor olan kanser hastalığına karşı bilinçsiz olduğu için genelde son evrede bize başvuruyor. Oysa kanser hastalığında erken teşhis ve tedavi önem arz ediyor” diye konuştu.
 
Prof.Dr. Alan, Onkoloji Hastanesinin tüm bölgenin ihtiyacına cevap verecek kapasitede olduğuna da işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hastanemizdeki yatak sayısına ilave olarak ayakta tedavi ünitelerini de hayata geçirdik. Günde 200 kanserli hastaya ayakta tedavi hizmeti veriyoruz. Hastalar ilk tedavilerinin ardından ayın belli günlerinde gelip ayakta ilaçlarını alarak tedavilerini sürdürüyor. Hastalarımız ilaçları için hazırladığımız modern ünitede televizyon seyrederek tedavilerini gerçekleştiriyor.”
 
Alan, hastanelerindeki doluluk oranının önceki yıllara göre yüzde 100'e ulaştığını söyledi. Hastanelerinde son bir yıl içerisinde 114'ü bölgede yapılamayan ameliyat olmak üzere toplam 4 bin 541 ameliyat yapıldığını belirten Alan, “Üniversite hastanesi hem bölgede hem de komşu ülkelerde tercih ediliyor” dedi.

ET BENİ KANSER YAPTI


Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesinde, kanser dokusu geliştiği için burnu ve üst damağı alınan hastaya, protez burun ve damak takıldı.
 
Manisa'da çiftçilik yapan 64 yaşındaki İsmet Karadağ, 2004 yılında burnundaki et benini kopardıktan sonra rahatsızlandı. Manisa'daki hastanede burnunda ve üst damağında kanserli dokunun geliştiği belirlenen Karadağ'ın bu uzuvlarının bir kısmı alındı ve kemoterapi ile ışın tedavisi uygulandı. Kanserli doku yok edilemeyince 2009'da bu kez Karadağ'ın burnunun ve üst damağının tümü alındı.
 
İki yıldan fazla burunsuz ve üst damaksız yaşayan Karadağ'a, Ege Üniversitesi (EÜ) Diş Hekimliği Fakültesinde protez burun ve üst damak takıldı.
İsmet Karadağ, kanserli doku nedeniyle burnu ve üst damağı alındıktan sonra yüzünün halini görmeye dayanamadığını, bu nedenle evdeki aynaların kaldırıldığını söyledi.
 
EÜ Diş Hekimliği Fakültesinde protez takılabildiğini öğrenince başvuruda bulunduğunu, yüzünün kalıbının alındığını ve kendisine yeni bir burun ve üst damak yapıldığını dile getiren Karadağ, “Çok mutluyum. Protezden önce yakınlarım aynaları benden uzak tutuyordu. Şimdi aynayla barıştım. Bu halime şükürler olsun” dedi.
 
Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Celal Artunç ise fakültelerinin yıllardan bu yana protez burun, göz, kulak, damağı operasyonlarının başarılı bir şekilde yaptığını anlattı.
 
Karadağ'ın damağı ve burunu olmadığı için konuşamadığını, yemek yiyemediğini anlatan Artunç, yaptıkları protez sayesinde hastanın eski yaşamına kavuştuğunu dile getirdi.
 

STRES ARTTIKÇA, IBS ALEVLENİYOR


Kısa adı IBS olan irritabıl bağırsak sendromu zamane hastalıklarından biri. Çoğunluğu genç ve orta yaşta olan her yüz kişiden 20'si IBS nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülen hastalıklardan olan IBS hayati bir tehlike yaratmıyor ancak yaşam kalitesini bozuyor.
 
IBS şişkinlik, gaz ve dışkılama bozukluğu, karın bölgesinde huzursuzluk hissi ve karın ağrısı gibi belirtiler gösteriyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Gastroentereloji uzmanı Prof. Dr. Cengiz Pata, hastalığın kod adının "A.Ş.K." olduğunu söylüyor. Çünkü sendromu en iyi anlatan üç belirti, ağrı, şişkinlik, kabızlık, kısacası A.Ş.K.  
STRES ARTTIKÇA, IBS ALEVLENİYOR
"Psikiyatrik bir hastalık" değil. Fakat bazı psikolojik ve psikososyal faktörlerin tetikleyici olduğu düşünülüyor. Prof. Dr. Pata, "Günlük stres arttıkça, hastalık karşımıza daha sık çıkıyor. Bazen hastalar son derece keyifli oldukları, tatillerde dahi IBS'den çekebiliyor. Hastaların büyük çoğunluğu stresin belirtileri tetiklediğinden bahseder" diyor. Depresyon-anksiyete, somatoform bozukluk (fiziksel neden olmadan hastalık belirtileri ortaya çıkması), yaşam stresinin de etkili olduğu biliniyor. Ayrıca göç eden toplumlarda, fiziksel veya seksüel suistimale uğrayanlar da yine daha sık görülüyor. Yaşam boyu farklı zamanlarda etkili olan başka psikolojik stresler etkili olabiliyor. Eşle geçimsizlik, okulda veya işte sorun yaşamak gibi. Bunlar gerginlik, anksiyeteye yol açıyor.  
Prof. Dr. Pata, IBS'lilerin  beyindeki ağrı algılama merkezlerinin daha çok çalıştığını söylüyor. Ağrı eşikleri daha düşük. Ayrıca bu kişiler, bağırsaklardaki gaza daha hassas. Başkasında ağrı yapmayan gaz, bunlarda ciddi sıkıntı yaratıyor.  
Sorunun kadınlarda daha sık görülmesi iki nedene bağlanıyor. İlki kadınların ağrı algısı daha fazla. İkinci suçlu progesteron hormonu. Nitekim yumurtlama dönemlerinde kadınların IBS şikayetleri artıyor.
TEK İLAÇ YETMEYEBİLİR
Nedeni ve mekanizması tam olarak bilinmediği için çok etkili ve kesin tedavisi henüz bulunmuyor. Tedavide esas, kişiyi rahatsız eden bulguların kontrol altına alınması. Bunun için şikayetleri tetikleyen sebepler araştırılıp bunlardan uzak kalınması öneriliyor. Şikayetin türüne göre bağırsak spazm gidericiler, gaz azaltıcı ilaçlar, ağrı kesiciler, antidepresan tedaviler, dışkıyı yumuşatıcı ilaçlar ve yaşam tarzında yapılan değişiklikler kişiye özel olarak düzenlenen tedavide önemli bir yere sahip.

24 Ekim 2012 Çarşamba

Sealander ile tatilinizi keyifli hale getirin.

Alman firmanın yenilikçi tasarımı Sealander ile hem karada hem suda tatilinizi eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Bireysel eğlence için benzersiz ve esnek fırsatlar sunan  Sealander; suyu sevenler, balık tutmayı sevenler, özgürlükçü ruha sahip tatilciler için değişik bir alternatifi ayağınıza getiriyor.


Su geçirmez kasaya ile güvenli bir tatil olanağı sağlayan Sealender düşük emisyonlu bir motora sahip. Özel aküsü içeride de enerji olarak kullanılabilen aracın çatısı istenmesi durumunda açılabiliyor. 
Küçük alanlarda akılcı tasarımla dizayn edilen aracın koltukları güverteye dönüşebilmektedir.

Archos'dan, Android'li Müzik Oynatıcısı.

Hep demişimdir. Android'li fırın ve buzdolabı görürsem şaşırmayacağım diye. Archos, Android işletim sistemini kullanan oldukça geniş işlevli Home Connect adındaki cihazını Türkiye'de piyasaya sunuyor.
Saat, radyo, müzik çalar, video oynatıcı gibi kullanabileceğiniz Home Connect ayrıca sosyal ağlara girmenizi de sağlıyor.
Stereo hoparlörü bulunan Archos 35 Home Connect, sabah alarmınız, akşam yatarken müzik çalarınız olabiliyor. WiFi desteği sayesinde yataktan kalkmadan, başucunuzdan maillerinizi kontrol edebiliyor ve sosyal ağlara bakabiliyorsunuz.
Şubat ayı içerisinde ülkemizde satışa sunulması beklenen ürünün, pek çok kullanıcı kitlesine hitap edeceği tartışılmaz. Ürün Türkiye'de 449 TL fiyat ile satışa sunulacak. Teknik özellikleri ise:
-Stereo hoparlör
-3.5 inç HVGA 480x320 dokunmatik ekran
-Android 2.2 Froyo
-1 GHz Arm Cortex A8
-DSP ( Dijital ses işlemcisi)
-Ön kamera
-WiFi, microSD, micro USB
-Dahili batarya

19 Ekim 2012 Cuma

Facebook, Google 'ı Kopyaladı (mı?).

İnternet kullanıcılarının gözde adreslerinden Facebook şu sıralar yoğun bir tempo içerisinde. Halka arzı söz konusu olan site çalışmalarını devam ettiriken, diğer yandan kullanıcı odaklı düzenleme ve geliştirme işlemlerini de sürdürüyor.
Zaman Tüneli (Timeline) ile bu anlamda büyük bir adım atan yetkililer, daha sonra ufak tefek müdahalelerle değişim rüzgarını devam ettirdiler. Buna son örnek ise yenilenen fotoğraf görüntüleme ara yüzü oldu.
Yine "lightbox" özelliği kullanılarak tasarlanan ekranda fotoğraf büyük boyutta açılıyor ve sağ bölüme yerleşen sütunda ise içerik hakkındaki bilgi ve yorumlara yer veriliyor.
Fakat yukarıdaki ekran görüntüsü bir yerden tanıdık gelebilir. Zira Google Plus'ın uzun süredir kullandığı görsel içerik görüntüleme servisi de neredeyse aynı şekilde bir dizayna sahip.
Konu hakkında bir açıklama yapmayan Facebook'un bunu yayına alıp almayacağı bilinmezken, akıllara benzeri bir olay olan "Çerçeve" fonksiyonu geldi. 
Google+'ın en önemli özelliklerinden birisi olan, kullanıcı grubuna göre içerik paylaşmayı sağlayan sistem de kısa süre içerisinde Facebook tarafından -ufak değişikliklerle- kopyalanmış ve tartışmalara neden olmuştu.

Mini buzul çağı geliyor

İngiltere'de yapılan iklim araştırmasında şok sonuçlar çıktı. Dünyada 1997 yılından beri hava sıcaklıkları yükselmiyor. Küresel ısınma devri bitti, mini buzul çağı başlıyor.
Dünya gündeminin değişmez maddelerinden biri olan küresel ısınma, bir grup İngiliz bilim insanına göre bitti. İngiliz Meteoroloji Dairesi’yle prestijli iklim araştırma çalışmalarıyla tanınan East Anglia Üniversitesi’nin, sonuçlarını geçtiğimiz hafta yayımladığı ortak araştırmaya göre, küresel ısınmanın yerini artık, ‘mini buzul çağı’ alıyor.
Soğuk hava dalgasının adı Almanya ve Doğu Avrupa’da Cooper diye anılıyor. 30 bin ayrı meteoroloji ölçüm istasyonundan gelen verilere dayanarak gerçekleştirilen çalışmada, dünyada hava sıcaklıklarının yükselmesinin, 1997 yılında durduğu bulgusuna ulaşıldı. Dahası, önümüzdeki 15 yılın, Güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçmesi bekleniyor. ‘25. Döngü’ denilen bu süreçte sıcaklıklar 2022’de dibe vuracak. Öyle ki, 1790 ile 1830 yılları arasında Avrupa Kıtası’nda ortalama sıcaklıkları 2 dereceye kadar düşüren soğuklara ulaşılması, hatta bunun da ötesine geçilmesi, olası senaryolar arasında sayılıyor.

Şok sonuç: Mini Buzul Çağı Başlıyor!



İngiltere'de yapılan iklim araştırmasında şok sonuçlar çıktı. Dünyada 1997 yılından beri hava sıcaklıkları yükselmiyor.
Küresel ısınma devri bitti, mini buzul çağı başlıyor.
Dünya gündeminin değişmez maddelerinden biri olan küresel ısınma, bir grup İngiliz bilim insanına göre bitti. İngiliz Meteoroloji Dairesi'yle prestijli iklim araştırma çalışmalarıyla tanınan East Anglia Üniversitesi'nin, sonuçlarını geçtiğimiz hafta yayımladığı ortak araştırmaya göre, küresel ısınmanın yerini artık, 'mini buzul çağı' alıyor.
Soğuk hava dalgasının adı Almanya ve Doğu Avrupa'da Cooper diye anılıyor. 30 bin ayrı meteoroloji ölçüm istasyonundan gelen verilere dayanarak gerçekleştirilen çalışmada, dünyada hava sıcaklıklarının yükselmesinin, 1997 yılında durduğu bulgusuna ulaşıldı.
Dahası, önümüzdeki 15 yılın, Güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçmesi bekleniyor.
'25. Döngü' denilen bu süreçte sıcaklıklar 2022'de dibe vuracak. Öyle ki, 1790 ile 1830 yılları arasında Avrupa Kıtası'nda ortalama sıcaklıkları 2 dereceye kadar düşüren soğuklara ulaşılması, hatta bunun da ötesine geçilmesi, olası senaryolar arasında sayılıyor.
Dünya gündeminin değişmez maddelerinden biri olan küresel ısınma, bir grup İngiliz bilim insanına göre bitti.
İngiliz Meteoroloji Dairesi’yle prestijli iklim araştırma çalışmalarıyla tanınan East Anglia Üniversitesi’nin, sonuçlarını geçtiğimiz hafta yayımladığı ortak araştırmaya göre, küresel ısınmanın yerini artık, ‘mini buzul çağı’ alıyor.
Soğuk hava dalgasının adı Almanya ve Doğu Avrupa’da Cooper diye anılıyor. 30 bin ayrı meteoroloji ölçüm istasyonundan gelen verilere dayanarak gerçekleştirilen çalışmada, dünyada hava sıcaklıklarının yükselmesinin, 1997 yılında durduğu bulgusuna ulaşıldı. Dahası, önümüzdeki 15 yılın, Güneş faaliyeti nedeniyle daha da soğuk geçmesi bekleniyor.
‘25. Döngü’ denilen bu süreçte sıcaklıklar 2022’de dibe vuracak. Öyle ki, 1790 ile 1830 yılları arasında Avrupa Kıtası’nda ortalama sıcaklıkları 2 dereceye kadar düşüren soğuklara ulaşılması, hatta bunun da ötesine geçilmesi, olası senaryolar arasında sayılıyor.
AVRUPA'DA 32 KİŞİ DONARAK ÖLDÜ
Türkiye gibi Avrupa’nın doğusunu da etkisini altına alan dondurucu soğuklar can almaya devam ediyor. Avrupa genelinde 32 kişi soğuklar nedeniyle yaşamını yitirdi. Yer yer sıfırın altında 20 dereceye kadar düşen sıcaklıklar nedeniyle yalnızca Ukrayna’da, geçtiğimiz hafta 3 gün içinde 18 kişinin donarak öldüğü açıklandı. Ülkede yaklaşık 500 kişi, vücut ısıları düştüğü ya da soğuk yanığına maruz kaldığı gerekçesiyle tedavi altına alındı. Sıcaklıkların -26’ya kadar gerilediği Polonya’da ise çoğu evsiz ya da yaşlı en az 10 kişi öldü. Soğuk hava koşulları nedeniyle Sırbistan’da 3 kişi öldü, 2 kişi kayıp. Bulgaristan’da 5 kişi donarak can verdi, şiddetli rüzgârlar nedeniyle Varna Limanı kapatıldı.

17 Ekim 2012 Çarşamba

Fast food, aşırı mutsuz yapıyor



Montreal Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bir grup fareye aşırı yağlı, diğer gruba az yağlı yiyecekler verildi.

12 hafta sonunda fast food benzeri yiyeceklerle beslenen farelerin daha sakin, içine kapanık olduğu dahası stres hormonu seviyelerinin yükseldiği görüldü. Kanadalı araştırmacı Stephanie Fulton, “Sakinlik hayvanlarda depresyon belirtisidir. Yağlı yiyecekler beyinde uyuşturucu benzeri etki yapıp, anlık bir mutluluğun ardından uzun vadede aşırı mutsuzluğa yol açmaktadır” dedi.

Ameliyat olma burnun düşer




Tıpta son yıllarda kullanılan “soğuk ablasyon yöntemi” ile nefes almayı zorlaştıran ve “et büyümesi” olarak bilinen dokular, yapıya zarar vermeden küçültülüyor.
Burun içinde büyüyen dokulara 40-45 derecede ısı ile enerji verilen yöntemle, dokunun yeniden büyümesinin ve nefes almayı zorlaştırmasının önüne geçiliyor.
Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Eğitim Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Murat Karaşen, Türkiye'de burun ameliyatlarının dünya standartlarında yapıldığını ifade etti. Toplumda “burun ameliyatı olma, burnun düşer” şeklinde yanlış kanıların bulunduğunu dile getiren Karaşen, gelişen teknolojiyle burun ameliyatlarında büyük başarılar sağlandığını belirtti.

Burnun ideal soluma için havanın temizlenmesi, ısıtılması, filtre edilmesi, basıncının ayarlanması ve nemlendirilmesi işlevini yürüttüğünü anlatan Karaşen, bu organın çeşitli nedenlerle bazen bu işlevlerini yerine getiremez hale gelebildiğini ve ideal solumanın gerçekleşemediğini söyledi.

Burunda oluşan sorunlardan birinin burnun iki boşluğunun arasındaki perde olan septumda doğuştan ya da kaza sonucu oluşan tek ya da çift taraflı eğrilikler olduğunu ifade eden Karaşen, deviasyon denilen bu durumun burnu tıkaması sonucu nefes almada sorunlar yaşandığını belirtti.

Deviasyonun ağır şiddette seyretmesi durumunda özellikle uyku sırasında ağız açık şekilde nefes alındığından burnun işlevini tam yürütemediğini belirten Karaşen, bunun sonucunda da faranjit, bronşit gibi enfeksiyonlardan uyku apnesine kadar giden durumların ortaya çıkabildiğini kaydetti.

YENİ TEKNİKLERLE KESİN ÇÖZÜM

Deviasyona tamponlu ve tamponsuz ameliyatlarla çare bulunabildiğini belirten Karaşen, şöyle konuştu:
“Toplumda 'burun ameliyatı olursan iki sene sonra eski haline döner' şeklinde görüşler var. Eğri kıkırdak düzeltildiğinde eski haline dönmemesi için artık birçok yeni teknik geliştirildi. Deviasyon ameliyatında eğri olan kısımları çizik atarak ya da eğri kısmı çok küçük parçalar halinde çıkararak veya düzeltip yeniden yerleştirerek düzeltiyoruz. Bu eğriliklerin bir daha geri dönüşü olmadan kesin çözülmesi için eğrilik olan bölgeye başka bir kıkırdaktan destek de koyabiliyoruz. Eğer burnun kıkırdak dokusu yeterli olmazsa kulaktan, kaburgalarda bulunan kıkırdaktan parça alıp eğrilik olan bölgeye naklediyoruz”

BURUNDAKİ ETLER İÇİN SOĞUK ABLASYON YÖNTEMİ 

Prof. Dr. Karaşen, burun tıkanıklığına sadece deviasyonun neden olmadığını, burun içinde et büyümesi denilen durumda da sıkıntıların yaşandığını kaydetti.
Burun içinde bu dokuların büyümesi halinde burun pasajının daralarak nefes almanın zorlaştığını anlatan Prof. Dr. Murat Karaşen, şu bilgileri verdi:
“Bu durumda kliniğimizde son teknolojileri kullanıyoruz. Burundaki et büyümesinin soğuk ablasyon denilen yöntemle enerji vererek büzüp küçültüyoruz. Yöntemin en önemli avantajı bu dokuların çıkarılması sırasında burnun işlev gören dokusunun korunması. Radyo frekansa göre daha üstün bir teknolojiye sahip olan bu yöntemi bir süredir uyguluyor ve çok başarılı sonuçlar alıyoruz. Radyo frekansta dokuya verdiğimiz ısı 75-80 derece olduğundan çevre dokulara zarar verebilir. Ancak soğuk ablasyonda 40-45 derece sıcaklıkta enerji verildiği için çevre dokular korunuyor. Bu dokuların yeniden büyümemesi için de işlemi birkaç kez tekrarlayabiliriz.”

15 Ekim 2012 Pazartesi

Windows XP kullananlar dikkat!

Windows XP'nin ölmesine kaç gün kaldı?

Microsoft, büyük umutlarla piyasaya çıkardığı, çok sevildikten sonra da kullanıcıları bir türlü vazgeçiremediği işletim sistemi Windows XP'yi bırakmaları için bir kez daha uyardı

Başlık biraz imalı olsa da Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesiyle XP'nin artık ölü bir işletim sistemi olacağını söyleyebiliriz. Çalışmaya devam edecek olsa da yeni hiçbir destek gelmeyecek. Hatta yeni çıkacak programların XP uyumlu olup olmayacağı da merak konusu.

Microsoft'tan Stephen L Rose, Windows blogunda yaptığı açıklamada Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesi için 800 günden az bir süre olduğunu belirtti. Kullanıcılardan, özellikle de işletmelerden bu süre içerisinde Windows 7'ye geçiş yapmalarını istedi. Microsoft, daha önce de Windows XP'den 8'e geçmek yerine önce Windows 7'ye geçilmesi gerektiğini, buradan yapılacak yükseltmenin daha uyumlu olacağını belirtmişti.
Windows XP şuan için en çok kullanılan işletim sistemi olsa da Windows 7 son sürat XP'ye yaklaşıyor. XP kullanıyorsanız yine de hatırlatalım, 800 gün 2 seneyi aşkın bir süre demek. Yani yeni bir işletim sistemine geçmek için 2 sene süreniz var.
Daha fazlası için ShiftDelete.Net sitesini ziyaret edebilirsiniz.

14 Ekim 2012 Pazar

Kuşburnunun Faydaları


kuşburnu: Başta C vitamini olmak üzere bol miktarda vitamin ve mineral içeren çok besleyici bir besindir.
Kuşburnunun Faydaları: Vücut direncini arttırır. Vücuda ve gözlere kuvvet verir. Cinsel isteği arttırır. Kan dolaşımını hızlandırır ve kanı temizler. Bağırsakları yumuşatan ve sindirimi kolaylaştıran Kuşburnu iyi bir idrar söktürücü olarak kabızlıkta faydalıdır. İshali keser. Vücuttaki atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını düşürür. Kansere karşı koruyucudur. Romatizma şikâyetlerini ve ağrılarını hafifletir. Kandaki insülin miktarını ayarlamaya yardımcı olduğundan Şeker hastalarına çok iyi gelir. Selülit oluşumunu engeller. Basur rahatsızlığı olanlara da yararlıdır.
Kuşburnu Nasıl Kullanılır? Daha çok Kuşburnu çayı yapılarak kullanılır. Kuşburnundan ayrıca reçel, meyve suyu, bebek maması ve yağ da elde edilmektedir. Kuşburnunun kurutulan yaprakları kaynatılıp soğuduktan sonra suyu süzülerek kırışmış ciltlere konursa faydası görülür. Kuşburnu çekirdeğinden elde edilen kuşburnu yağı Kuşburnu yağı cilt hücrelerini yenileyici, cildi koruyucu, kırışıklıları giderici ve yaşlanmayı geciktirici özellikleri ile kozmetik alanında sıklıkla kullanılmaktadır.

Ayrık Otunun Faydaları ve Etkileri

Ayrık Otunun Faydaları ve Etkileri

Ayrık Otu (Ayrık kökü) (Agropyrum repens) 30 cm'den 1 metreye kadar uzayabilen, yabani, otsu bir bitkidir. İçerisinde potasyum, demir gibi mineraller, A ve B vitaminleri ile saponinler, şeker, triticin, glikovalin, müsilaj gibi maddeler ve uçucu yağ bulunur.
Ayrık Otunun Faydaları ve Etkileri: Vücudu kuvvetlendirir ve kanı temizler. Özellikle ateşli hastalıklarda hastayı rahatlatıcı etkiye sahiptir. İdrar söktürücüdür. Böbrek iltihaplanı giderir. Böbreklerdeki ve mesanedeki kum ve taşları düşürmeye yardımcı olur. Prostata karşı koruyucudur. Ergenlik sivilceleri başta olmak üzere deri hastalıklarına karşı da faydalıdır.Romatizma ve gut şikayetlerini azaltmaya yardımcı olur.
Ayrık Otu Nasıl Kullanılır? Ayrık otu kökleriyle birlikte kurutulduktan sonra suda kaynatılarak kullanılır. Ayrık otunun, asıl kullanılan yeri Ayrık kökü denilen kök kısımlarıdır.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Adaçayının Faydaları

Adaçayının faydaları nelerdir, adaçayının zararları nelerdir, adaçayının kullanım alanları 
ADAÇAYI: Dağların tepelerinde yabanî olarak kendiliğinden yetişen adaçayı, uzun yapraklı, açık yeşil renkli, oldukça keskin kokulu bir bitkidir. Yaz başında, haziran-temmuz gibi, çiçek açınca toplanır ve kurutulur. Taze yeşil yaprakları da kullanılabilir.
Adaçayının Yararları: Gaz söktürücü etkisi nedeniyle mide ve bağırsak gazlarını gidermede faydalıdır. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardım eder. Mide bulantısını keser. Uyarıcı etkisi ile kan dolaşımını hızlandırır ve vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Göğüs açıcı ve rahatlatıcı etkisi astım hastaları için yararlıdır. Dişleri beyazlatır ve güçlendirir. Sinir sistemi üzerinde etkilidir: Sakinlik verir, çok sinirli ve gerginlik içinde olanlara faydalıdır.

Adaçayı nasıl kullanılır? Adaçayı özellikle çayı yapılarak içilir. Ayrıca, yemeklere ve çorbalara tat ve koku vermek için de kullanılır. Banyo suyuna katılırsa vücuda zindelik verir. Özellikle hazmettirici ve gaz söktürücü özellikleri nedeniyle yemeklerden sonra içilmesi yararlıdır. Ada çayı suyu ile ağızda gargara yapılırsa bademcik, diş eti ve boğazlarda oluşan iltihaplar kısa sürede iyileşir.
Uyarı: Ada çayı fazla kullanıldığında tansiyon yükselebilir. Gebelik süresince ve emziren annelere tavsiye edilmez. Günde 3 fincandan fazla içilmemelidir.

12 Ekim 2012 Cuma

Bebeğiniz yeterince sağlıklı mı?

Uzman Dr. Can Özyıldız, bebeklerde görülebilecek sivilce, asimetrik kafa yapısı ve gözlerde çapaklanmanın doğal olduğunu, ailelerin endişelenmemesi gerektiğini söyledi.


ASİMETRİK KAFA YAPISI
Doğum sonrası, özellikle 1-2 aylık döneme kadar bebeklerin kemik yapısının çok yumuşak olduğunu belirten Özel Medline Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Can Özyıldız, bebeğin sürekli tek yöne yatırılması durumunda bebekte asimetrik kafa yapısı oluşabilir ya da sürekli sırtüstü yatan bebeklerde başın arka kısmının düzleşebildiğini söyledi. Dr.Özyıldız, bebeğin kafa yapısını düzeltmek için bebek 15 günlükken başlanan D vitaminin düzenli verilmesi, yatış pozisyonunun sürekli
değiştirilmesi ve egzersiz ile masaj tedavisi uygulanması gerektiğini anlattı.

BEBEKLERDE YÜZDE SİVİLCE

Gebeliğin son haftasında anneden bebeğe geçen hormonlar nedeni ile bebeğin doğumundan 1-2 hafta sonra yüzünde sivilce görülebildiğini anlatan Dr. Özyıldız, şunları söyledi: "Hassas cilt yapısına sahip bebeklerin ailelerinde alerjik bir yapı varsa, bebeğin cildi daha da hassas olur. Bu nedenle bebek için seçilen şampuan, sabun ve giysi yıkanmasında kullanılan deterjanların anti alerjik etkiye sahip olması gerekir. Bebeğin yüzünü silmek için kullanılan ıslak mendil cildini tahriş edebilir. Bebekleri sert bir şekilde ve sık sık öpmek ve sakalların bebeğin yüzüyle teması da bu sivilcelerin oluşumuna neden olabilir. Bebeğinizin yüzünde sivilce varsa, sivilceleri sıkmayın ve doktorunuzun önereceği doğal içerikli krem kullanın."

GÖZ KURULUĞU VE ÇAPAKLANMA

Bebeğin yaşamının ilk haftasında gözlerinin çapaklanmasının doğal olduğunu belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Can Özyıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: "Göz çapaklanması neden olur dersek, doğum sırasında daima göze yabancı bir madde örneğin 'amnion' sıvısı gözlerin çapaklanmasını hazırlayabilir. Çapaklanmayı önlemek için her iki gözü, kaynatılıp ılıtılmış suyla, her biri için ayrı pamuk kullanarak temizleyiniz. Silmeyi, gözün dış köşesinden başlayıp aşağıya doğru yapın. Bebeğinizi, hasta
gözü yukarıda kalacak biçimde yan yatırın öylece uyutun. Aksi halde, öbür gözü de yatak çarşaflarının sürtünmesiyle mikrop kapabilir."

11 Ekim 2012 Perşembe

Kilo kaybını hızlandırmak

Metabolizma, vücudun temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan ve bir günde hiçbirşey yapmadan harcadığı enerjidir. Metabolizmamızın çalışabilmesi için enerjiye, enerji için de yiyeceklere ihtiyacımız var. Eğer kilo kaybını hızlandırmak istiyorsak metabolizma hızımızın daha aşağısında beslenmeliyiz. Ama metabolizma hızımız düşükse hızlandırmak içinde birkaç noktaya dikkat etmekte fayda var.
Kalsiyum ve D vitamini içerikli yiyecekler tüketin
Gün içerisinde en az 2 öğününüzde kalsiyum ve D vitamini içeren yiyecekler tüketin. Bu 2 besin öğesinin birlikte bulunduğu besin grubu da süt ve türevleri. Kas ve kemik gelişiminin yanı sıra kilo vermeye de yardımcı oluyorlar. Yapılan araştırmalar her gün 3 porsiyon süt  ve süt ürünleri tüketen kişilerin tüketmeyenlere göre daha az kilo aldıkları, daha çabuk kilo verdiklerini gösteriyor. D vitaminin ise kiloyu korumada etkisi olduğu belirtiliyor.
Bol posa alın
Günde en az 20 gram posa almaya çalışın. Posalı yiyecekler tokluk hissini artırırken kilo vermeye de destek oluyorlar. Örneğin 1 orta boy elma yiyerek 3.3gr, 12 adet  kiraz yiyerek 1.5gr, 1 orta boy armutla 5.1gr, 100gr. ıspanakla 2.2gr, 100gr. nohutla 6.2 gr posa almış oluyoruz
Faydalı yağlardan destek alın
Fındık, avakado, balık, ceviz, ayçiçek yağı, mısırözü yağı, keten tohumu omega-3 ve omega-6 dan zengin besinlerdir. Günde toplamda 4 porsiyon kadar tüketilmesi sağlıklı bir beslenme örüntüsü için gereklidir. Yağlı besinlerin tokluk hissini artırdığı artık bilinen bir gerçek. Yapılan araştırmalar hergün omega-3 den zengin besinler tüketen kişilerin tüketmeyenlere göre açlık hislerinin daha az olduğu ve kilo vermeyi hızlandırdığı yönünde.

Hergün en az 2lt. su tüketin
Su tüketimi kilo kaybını üç şekilde sağlamaktadır. Birincisi su yediğimiz yiyeceklerin sindirilmesi için gereklidir, sağlık problemi olmayan ve  2lt.den az su tüketenlerin kilo kaybı daha az olmaktadır. İkincisi ise su eklem hareketlerini kolaylaştırdığı için kilo vermeyi hızlandırır. Üçüncüsü ise fazla ödemin atılmasını sağladığından total kiloyu etkileyecektir.

Düzenli yeşil çay için
En çok yeşil çayda bulunan kateşin adı verilen antioksidan maddenin kilo kaybını hızlandırdığı ve özellikle bayanların en büyük problemi olan karın bölgesindeki yağlanmayı azalttığı araştırmalarca desteklenmekte. Ayrıca yeşil çayın metabolizmayı da hızlandırdığı bilinen bir gerçek.  Günde 2-3 fincan yeşil çay tüketmeyi unutmayın. Eğer tansiyon veya mide sorununuz yoksa içerisine ekleyeceğiniz limon suyu da kateşinin etkisini artıracak, böylelikle kilo kaybını da hızlandıracaktır.
Yemeğe önce salata ile başlayın
Çok az yağ ilave edilmiş salata ile öğüne başlamak tokluk hissinizi artıracağından diğer yemekleri daha az yemenize neden olacaktır. Böylelikle ekstra kalori alımını da azaltacaktır.
Yemeklerinizi baharatlandırın
Acı baharatların metabolizmayı hızlandırması kilo kaybınızı etkileyecektir. Her gün bir tatlı kaşığı kadar tüketilen kırmızı biber metabolizmayı %23 artırmaktadır.

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

LC Diyeti ile Yaz Bitmeden Kilo Verin

LC diyeti nedir?
LC diyeti karbonhidrat oranı düşürülmüş, karbonhidratlı yiyeceklerin kontrollü bir şekilde tüketildiği bir beslenme programıdır. Popüler birçok diyet gibi katı kuralları yoktur ama karbonhidrat oranı yüksek yiyecekleri limitli yemelisiniz.
Dikkat edilmesi gereken yiyecekler neler?
LC diyetinde sakıncalı beyaz besinlere dikkat edilmelidir; sofra şekeri, beyaz un, nişasta, beyaz pirinç, patates.

LC diyetinin faydaları
LC diyeti uygulayanlarda kilo kaybının yanı sıra, metabolizmada artış, daha az tatlı yeme isteği, konsantrasyonda artış, kolesterol problemi olanlarda trigliserit seviyesinde düşme, şeker hastalarında veya insülin direnci olan kişilerde düzenli salgılanan kan şekeri, tansiyon hastalarında kan basıncında düzelme, HDL-iyi huylu kolesterolde yükselme, fiziksel aktivite ile beraber kas artışı görülebilmektedir.
Diğer diyetlerden farkı nedir?
Birçok diyet programı günlük alınan kaloriyi azaltma odaklıdır, ama LC diyetinde sadece sakıncalı besinleri daha az zararlı besinlerle yer değiştiriyorsunuz. Eğer tüketim miktarınızda değişim oluşursa elbette günlük aldığınız kaloride de azalma olacaktır. Burada önemli olan total kalori değil kan glikoz seviyesinin hızlı yükselmemesi ve dalgalanmalar yaşanmamasıdır.
Nereden başlamalı?
Her gün tükettiğiniz yiyecekleri gözden geçirin yada birkaç günlük besin tüketim kaydı oluşturun. Ne sıklıkta ve ne miktarda bu sakıncalı yiyeceklerden tüketiyorsunuz tespit edin. Ve işe bu yiyeceklerin miktarlarını azaltarak hatta bir süre tüketmeyerek başlayabilirsiniz. Sonrasında ki değişime sizde şaşıracaksınız. İlk hafta zorlayıcı olabilir, hatta biraz baş ağrısı da yaşayabilirsiniz.

Sağlıklı pişirme teknikleri öğrenin
Beyaz un, şeker, beyaz pirinç gün içerisinde tükettiğimiz temel besinler. Yiyecekleri hazırlarken eşdeğerlerini yani beyaz un yerine kepekli un, beyaz pirinç yerine kepekli pirinç veya bulgur, şeker yerine meyve veya tatlandırıcıları kullanabilirsiniz. Ama bu besinler her zamanki yaptığınız yemeklerin pişme sürelerini ve tatlarını biraz değiştirebilir. Kepekli pirinç zor pişen bir besindir, önceden suda bekletebilirsiniz, kepekli unla kek yapacaksanız biraz daha fazla süt ilave edebilirsiniz, yada canınız muhallebi çekti muhallebiyi pişirdikten sonra tatlandırıcıyı ilave edebilirsiniz.
**LC diyeti  herhangi bir sağlık problemi olanlarda tedavi amaçlı uygulanmamalıdır.


Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..

Dyt.Özlem Sert Aydın

Kolesterol

Kolesterol yaşamsal fonksiyonlarımız için gerekli yağ yapısında bir maddedir.
Hem vücudumuzda üretilir hem de beslenmemizle bazı yiyeceklerden alınmaktadır. Kolesterolün kanda taşınabilmesi için karaciğerden salgılan bir proteine (apo B-100) ihtiyacı vardır. İkisi birleşince lipoproteinleri oluştururlar; LDL(düşük yoğunluklu-kötü huylu lipoprotein), HDL(yüksek yoğunluklu-iyi huylu lipoprotein), VLDL(çok düşük yoğunluklu lipoprotein).
Kan bulgularınızda HDL‘niz düşük, LDL’niz yüksekse kalp hastalıklarına yakalanma riskiniz de o kadar yüksektir.
Normalde vücudumuzun kolesterole ihtiyacı bulunmakta fakat yüksekliği de sağlığı olumsuz etkilemektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, hareketsizlik, kilo fazlalığı, sigara ve alkol tüketimi, yaş, genetik faktörler kolesterol seviyesini yükselten nedenlerdendir.
Kolesterol seviyesinin düşmesi için beslenmemizde bazı değişikliklerin yapılması yaşam kalitemizi de etkileyecektir. Bunun için;
*Mümkün olduğu kadar az ve sık beslenmeye çalışın.
*Günde 2-2,5 lt su için.
*Yemeklerinizi yavaş yemeye çalışın, yavaş yemek tokluk hissinizin de artmasını sağlayacaktır.
* Hazır gıdalardan tüketmemeye çalışın.
*Hayvansal iç yağlardan, tereyağı, krema, margarinden uzak durun.
*Yemeklerinize fındık yağ, ayçiçeği yağ, mısırözü yağını salatalarınıza ise zeytinyağını kullanın. Zeytinyağını asla pişirme işleminde kullanmayın.
*Sakatat ve şarküteri ürünlerini tüketmeyin.
*Yiyecekleri kızartma işlemiyle kesinlikle tüketmeyin. Izgara, haşlama, buğulama, fırınlama yöntemiyle pişirme teknikleri uygulayın.
*Lif oranı yüksek besinleri tercih edin; sebze, meyve, kurubaklagiller, tahıllar..
*Bütün meyvelerden ara öğünlerinizde 1 porsiyon tüketin ama ağırlıklı olarak turunçgilleri tercih edin.
*Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin.
*Sebzeleri kahvaltıda söğüş olarak, öğle ve akşam yemeklerinizde salata veya sebze yemeği olarak tüketin.
*Ekmek olarak kepekli, çavdar veya tam buğday unundan yapılmış ekmekleri tüketin.
*Kırmızı eti haftada 1 kez , balığı en az 2 kez tüketin.
*Yemeklerinizi etli yaparken yağ kullanmayın.
*Yoğun çorbalar yerine sebze çorbası tercih edin.
*Süt, yoğurt ve peyniri az yağlı / yağsız tüketin.
*Alkol ve sigara kullanmayın.
*Her gün 4-5 adet ceviz veya 8-10 adet badem yiyin. Yoğurt veya salatanızın içine bir yemek kaşığı kadar keten tohumu serpin.
*Eğer tansiyon probleminiz de varsa yemeklerinizi az tuzlu/tuzsuz tüketin.
Sağlıklı beslenerek, eğer kilo fazlalığı varsa kilo vererek ve düzenli egzersiz yaparak kolesterolün yükselmesi önlenebilir. Egzersiz HDL(iyi kolesterol) seviyesini artırmaktadır. Ailede kolesterol yüksekliği varsa rutin kontrollerle kan bulgularınızı kontrol ettirmenizde de fayda var. Stres birçok hastalığı tetikleyen bir faktör. Stressiz bir yaşam için elinizden geleni yapın.


Dyt. Özlem Sert Aydın

6 Ekim 2012 Cumartesi

Neden Kilo Alıyoruz?

Neden Kilo Alıyoruz?
neden kilo aliyoruz
İhtiyacımızdan daha fazla yemek yediğimizde daha fazla kalori almış oluyor ve böylelikle vücut yağ kitlesi de artıyor, diye biliyoruz ama aslında önemli olan yediğimiz yiyeceğin miktarından çok içeriği ve vücudumuzda uğrayacağı kimyasal süreci.

Karbonhidrat ağırlıklı beslenme sindirim sisteminin daha yavaş çalışmasına ve hormon düzensizliğine neden olup kilo artışını etkilemektedir. Ayrıca karbonhidrat ağırlıklı beslenme kan şekerini hızlı yükseltip hızlı düşüreceğinden kan şekerindeki düzensizlik hem daha fazla yemeğe hem de tokluk hissinin azalmasına neden olacaktır. Basit karbonhidratlı yiyecekleri azaltıp (şeker ve şekerli yiyecekler), yağlı yiyeceklerden ve alkol ve kafeinli içeceklerden uzak durup, bunların yerine sağlıklı besinleri tercih ettiğimizde vücut kimyasını koruyacak, hem kilo verecek hem de kilo ile tetiklenen hastalıklardan da korunacaktır.

Kafein, Seker ve Alkol'e dikkat!
Kafein içeren içecekler adrenal bezleri uyararak kortizol hormonu salınımını artırmaktadır, buda kişiyi daha çok strese sokmakta. Ayrıca alkol tüketimi de ostrojen sentezini artırabilmekte. Buda kiside kilo almaya tetikleyen en onemli unsurlar.
Şeker ve şekerli yiyecekler size kilo aldırmakta ayrıca yaşlandırmakta, bağışıklık sisteminizi baskılamakta ve kanser hücrelerini tetiklemektedir. Kanser hücreleri şekeri çok sevmekteler.

Yetersiz Uyku..
Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin daha fazla kilo alma riskine sahip oldukları araştırmalarca desteklenmektedir. Uyku esnasında salgılanan büyüme hormonu yağ yakımına da destek olmaktadır.

Hareketsizlik
Tek başına elbette kilo almaya neden değil ama hem düzensiz besleniyor hem de hareketsiz bir yaşamınız varsa kilo almamanız için de bir neden yok. Hergün iş, okul, alışverişe giderken ayıracağınız bir 30 dakika hem kilo vermenize hem de sağlıklı yaşamanıza destek olacaktır.

Peki Nasıl Beslenelim?
Yağsız et, sebze ve yeteri ölçüde meyve, tam tahıllı ekmek ve unlu mamuller, uygun miktarda kuruyemiş, ağırlıklı olarak zeytinyağlı beslenme, düzenli su tüketimi ve herşeyi mevsiminde tüketmeye özen göstermeliyiz.
  • 5 porsiyon sebze
  • 3 porsiyon meyve
  • 3 porsiyon süt-yoğurt
  • 3 porsiyon et,tavuk,balık,yumurta,kurubaklagil
  • 5-6 porsiyon tam tahıllı unlu mamuller
  • 2-2,5 lt su.... günlük olarak tüketmemiz gereken besinler.


Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..

Dyt.Özlem Sert Aydın

Az az ve sık sık beslenme gerçekten etkili mi?

Az az ve sık sık beslenme gerçekten etkili mi?
kis yemekleri
Günde 3 öğün beslenme açlık hissinden dolayı herkesin uyguladığı bir yaşam tarzı artık. Ama biz diyetisyenlerin sağlıklı beslenmek ve kilo vermek için sürekli vurguladığımız 3 ana ve 3 ara öğün beslenme yapılan birçok araştırmalarca da desteklenmekte.
Günde sadece 3-4 öğün veya daha az sıklıkta beslenenlerde düzensiz kan şekeri salgılanması, daha fazla açlık hissi ve kilo problemi görülmekte. Beraberinde de birçok hastalılar da tetiklenmektedir. Bütün besinlerden ihtiyacımız ölçüsünde ve uygun sıklıkta beslenmek elbette en doğru yöntem.

Açlık hissi azalacak: Zayıflama diyeti uygulayanlarda sıklıkla öğün atlanıyorsa açlık hissinin oluşması kaçınılmazdır. Ana öğünler arasında kan şekeri düşmektedir ve  ara öğün tüketimi kan şekerini dengelemekte, öğünlerde daha fazla yeme isteğini baskılamakta ve vücut kimyası da düzene girmektedir. Yani açlık hissinizin oluşmaması için günlük almanız gereken kaloriyi gün içine dağıtmanız gerekmektedir.

Metabolizma hızlanacak: Metabolizması yavaş çalışan kişilerin beslenme alışkanlıklarına baktığımızda gün içerisindeki öğünler arasında uzun süreçlerin olduğunu görüyoruz. Ana ve ara öğünler arasında 3 saatten fazla bir süre olması hem kilo kaybınıazaltacak hem de metabolizmayı yavaşlatacaktır. Metabolizmanın yavaşlaması ise az yeseniz bile zor kilo vereceksiniz anlamına gelmekte.

Size uygun bir beslenme programı için: Az az ve sık sık beslenme asla kalorisi yüksek olan yiyecekleri gün içerisine dağıtarak ama daha az tüketmek olmamalı. Elbette sevdiğiniz yiyecekleri tercih etmek isteyeceksiniz ama size uygun olmayan bir beslenme programı az veya sık beslenseniz de sonrasında problemler yaşatacaktır. Bu nedenle yaşınıza, vücut analizinize, cinsiyetinize hatta yaşam tarzınıza uygun bir program uygulamanız gerekmektedir.

Sadece dışarıda veya seyahatte olduğunuzda günde 3 ana 3 ara öğün tüketmek sizi biraz zorlayabilir. Bu durumda yanınızda taşıyabileceğiniz sağlıklı ara öğün seçenekleri hayat kurtarıcı olacaktır. Örneğin; taze veya kurutulmuş meyve, bisküvi, kuruyemiş, ayran, süt, küçük sandviçler..

Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı bir beslenme programı uygulamalısınız ama sağlıklı beslenmenin en önemli faktörü ise az az ve sık sık beslenmedir. Böylelikle gün boyu ne yediğinizi kontrol edecek ve kilonuzu da kontrol altına alacaksınız.

Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..

Dyt.Özlem Sert Aydın

Eşsiz Bir Meyve.. Avakado

Eşsiz Bir Meyve.. Avakado
kis yemekleri
Avakado pek de alışkın olmadığımız bir meyve ama artık çoğu yemeklerin içerisinde yer almaya başladı. Meyveler birçok vitamin ve mineralleri içermektedir ama hepsinde her besin öğesi de olmayabilir. Ama avakado birçok besin öğesini içeren mucizevi bir meyvedir.
*Kalp sağlığı için faydalı olan tekli doymamış yağ asitlerinden zengindir. Bu nedenle LDL yani kötü kolesterol seviyesini düşürücü,  HDL yani iyi kolesterol seviyesini artırıcı etkisi vardır.
*Tansiyonu dengeleyici özelliği bulunmaktadır. Kan basıncını dengeleyen potasyumdan zengindir.
*Göz sağlığı için faydalı olan beta-karoten, lutein ve zeaksantin içerir.
* Avakado C, B, E, K vitaminlerini diğer meyvelere göre yüksek oranda içerir.
*Seratonin yani mutluluk hormonu sentezlenmesine yardımcıdır.
*Lif içeriğinin yüksek olması nedeniyle hem kilo kontrolü için hem de kabızlık problemi olanlar için faydalıdır. Yağ içermesi tokluk hissinin de artmasına yardımcıdır.
*Bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği vardır.
*Demirden zengin olması nedeniyle demir eksikliği tedavisinde yardımcıdır.

*Olgun ve iri olanları tercih etmeli, ham ise olgunlaşması için kese kağıdına koyup muz veya elma ile birlikte oda ısısında bekletilmelidir.
*Avakadoyu salatalarınıza, soslu yemeklerinize hatta makarnanıza da ilave edebilirsiniz.

Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..

Dyt.Özlem Sert Aydın

4 Ekim 2012 Perşembe

Genital ağrılar cinsel yaşamı olumsuz etkiliyor

Bıçak saplanır tarzda bir ağrı, dayanılmaz yanmalar, uyuşukluk, zonklama ve sık idrara gitme… Bazen bir pamuğun dokunuşu ile dahi gelebilen genital bölge ağrıları, kadınların sosyal ve cinsel hayatını olumsuz etkiliyor


Hastalığın tanısı ve tedavisi için utanıp çekinmeden ve vakit kaybetmeden doktora başvurulması çok önemli. Memorial Şişli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Dilek Erdoğru, kadınlarda genital ağrılar hakkında bilgi verdi.

Bu şikayetlerle doktora gitmekten çekinmeyin

Dünyada 20 milyon kadının, genital ağrılar nedeniyle sosyal ve cinsel yaşamları olumsuz etkileniyor. Hastaların % 70’i bundan utandığı için, sorununu doktoruna söylemekten çekiniyor. Genital bölgede çok farklı şekillerde ortaya çıkan ağrılar, bazen bir pamuğun dokunuşu ile bile tetiklenebiliyor. Jinekolojik muayene ile belirlenemeyen ve bu nedenle ispat edilemeyen bir sorun haline gelen genital ağrılar, cinsel yaşamı neredeyse sona erdirdiği için kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluklarına neden oluyor.
Kadınların yaşamını kabusa çeviren bu sorunun çözümü için, özellikle cinsel işlev bozuklukları konusunda uzmanlaşmış bir kadın doğum uzmanının takibi önemli. Çünkü bu sorun ile başvuran hastaların önce ağrı haritası çıkarılıyor, ağrısı derecelendiriliyor ve sonrasında hastaya özel tedavi yöntemleri uygulanıyor.

Cinsel bölgede ağrı tanımı nedir?

Genital bölgede ağrı bozuklukları; genel ve lokal şekilde, çeşitli noktalarda kendini gösteren ve kadınların hayat kalitesini bozan önemli bir sağlık sorunudur. Ağrılar kişiden kişiye çok farklılık göstermektedir. Ağrılar bazen dokunma ile ortaya çıkabilirken bazen de dokunma olmaksızın oluşabilir. Genital bölgede bıçak saplanır gibi ağrı, dayanılmaz yanmalar, uyuşukluk, karıncalanma, zonklama gibi farklı şekillerde kendini gösterebilir. Bazı hastalarda başlangıçta idrar şikayetleri sık idrara gitme ve ağrılı idrar yapma gibi belirtiler de ortaya çıkabilir. Hastaların bir bölümünde ise özellikle sorun lokal ise; ilk ilişkiden itibaren ve ilk tampon kullandığı andan itibaren ağrılar başlayabilir.

Hastanın yaşam kalitesi nasıl etkilenir?

Ağrılar; hasta otururken, yürürken, ayakta ya da dinlenir şekilde de çok ciddi bir şekilde kendini gösterebilir. Özellikle oturur pozisyonda dayanılmaz ağrılar çeken hastalar, işinden ayrılmak zorunda kalmakta, araba ya da bisiklet kullanamamakta, uzun yola çıkamamakta, tatile gidememekte ve sosyal yaşamın gerektirdiği hiçbir aktivite içinde yer alamamaktadır.

Hastalar cinsel ilişkiden uzaklaşır!

Genital bölgede dokunma ile ortaya çıkan ağrılar cinsel yaşamı olumsuz etkilemektedir. Cinsel istekte azalma ve cinsellikten uzaklaşma, çiftler arasında da önemli sorunlara neden olmaktadır. Genital ağrıların hastaların psikolojisi üzerinde de olumsuz etkisi vardır. Özellikle çocukları olan hastalar ailelerine yeterince ilgi gösteremedikleri için kendilerini suçlamaktadır. Bazı hastalar cinsel ilişki sırasında kendini sıktığı için pelvik taban kasları sertleşerek kasılır ve bir kısırdöngü oluşur. Bu hasta gruplarında botoks tedavileri etkili olmaktadır. Hastalar tedavi sonrası cinsel yaşamlarına sorunsuz devam edebilir.

Genital ağrılar hangi nedenlerle ortaya çıkar?

Nedeni kesin olarak bilinmemekle birlikte; mantar enfeksiyonları, 18 yaşından önce doğum kontrol hapı kullanmak, geçirilmiş ameliyatlar ve enfeksiyonlar, genetik faktörler hastalığın nedenleri arasında gösterilmektedir. Özellikle genetik faktörlerin varlığı, hastalığın tedavisinde çok ciddi bir yol kat edileceğini göstermektedir.


Nasıl teşhis edilir?

Genital ağrı; cinsel fonksiyon bozukluğu konusunda uzmanlaşmış bir kadın doğum uzmanına danışarak tedavisi gerçekleştirilebilecek bir sağlık sorunudur. Hastanın öncelikle ağrı haritası çıkarılır. Ağrının yeri, genel ya da lokal olup olmadığı tespit edilir. Harita çıkarıldıktan sonra ağrının derecesi belirlenerek, hastaya uygun tedavi planı yapılıp uygulanır. Çoğu zaman derideki değişiklikler çıplak gözle izlenmez. Bu durumda “vulvoskop” denilen görüntüyü büyüten mikroskopla detaylı inceleme yapılır, anormallik saptanırsa biyopsi alınabilir.

Genital ağrılar tedavi edilebilir bir sağlık sorunu mudur?

Hastalık ne kadar geç teşhis edilirse tedavisi o kadar uzun ve zordur. Bu nedenle genital bölgede; bıçak saplanır gibi ağrı, yanma, uyuşma ve zonklama gibi şikayetler varsa zaman kaybetmeden doktora başvurmalıdır. Tedavide; merkezi sinir sistemini etkileyen ilaçlardan ve lokal kremlerden yararlanılmaktadır. Hastalığın kronikleştiği vakalarda ise aylık iğne tedavileri yapılmaktadır. Ancak bazen hastalar tüm bu tedavilere direnç gösterebilir. Böyle durumlarda ağrılar lokalse o bölge ameliyatla alınmaktadır. Genital ağrıya neden olan sorun pudental sinir sıkışması ise; bu durumdaki hastalar da laparoskopik ameliyatlarla kaliteli bir yaşama kavuşabilmektedir. Bu tedavilerin yanı sıra; hastaların cinsel ilişki kalitesini artırıcı yöntemlerden yararlanılmakta, hastalara olumlu bir bakış açısı kazandırılmaktadır.

Bahar aylarında Alerji hastalığına dikkat!

Fatih Tıp Merkezi'nden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Necati Dağıstan, bahar aylarında alerjinin arttığına dikkat çekti.



Burun tıkanıklığı, hapşırma, baş ağrısı, sulu burun akıntısı, koku ve tat bozukluğuyla sık tekrarlanan kulak ve boğaz enfeksiyonunuz var ise siz de alerji olabilirsiniz. Bahar aylarında polenlerin etkisi ile artan alerji, vücudun savunma mekanizmasında meydana gelen fonksiyon bozukluğudur. Bu fonksiyon bozukluğu zaman zaman kişinin yaşam kalitesini düşürür ve tedavi edilmezse başka hastalıklara davetiye çıkarır. Aile bireylerinin bir tanesinde alerji mevcut ise çocukta da gelişme riskinin yüksek olduğunu vurgulayan Fatih Tıp Merkezi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Necati Dağıstan, “Herkesin farklı alerjene, farklı derecelerde ve farklı şekillerde ortaya çıkan alerjisi olabilir. Kendinizi gözlemleyerek alerjiniz olup olmadığını anlayabilirsiniz” dedi. Alerjilerde en çok görülen şikayetlerin burun tıkanıklığı, sulu burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırma, sık tekrarlayan boğaz ve kulak enfeksiyonu ile boğazda gıcık hissi olduğunun altını çizen Dağıstanlı, bir üst solunum yolu hastalığı olan alerjik nezlenin de son zamanlarda arttığını belirtti.

ALERJİ ŞİKAYETLERİ BAŞKA HASTALIKLARI DA TAKLİT EDEBİLİR

Alerji
şikayetlerinin başka hastalıkları da taklit edebileceğini söyleyen Dağıstan, “Örneğin, çok sık orta kulak iltihabı ya da üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda, eğer şikayeti bir yaşından önce başlamışsa, alerji olma ihtimali çok yüksektir ve bu şikayetler genellikle besin alerjine işaret eder” şeklinde konuştu. En sık görülen alerji türlerinin başında polen alerjisinin geldiğini vurgulayan Dağıstan, polenlerin sıcak, kuru ve rüzgarlı havalarda ve özellikle sabah saatlerinde en yüksek seviyeye ulaştığını, bu yüzden de hastaların sabahları mümkün olduğunca dışarı çıkmaması gerektiğini anlattı. Mevsimsel alerji nedenlerinden birinin de mantar alerjisi olduğunu söyleyen Dağıstan, “Mantarlar polenlerin aksine soğuk havada da alerjeniktir ve canlılığını yitiren ağaçların üzerinde bulunur. Ev ortamlarında ise en çok banyo ve bodrum katlarında oluşur. Bu yüzden hastalar banyodan çıkınca hapşırık krizine tutulur” diye konuştu.

SABAH SAATLERİNDE DIŞARI ÇIKMAYIN

Çocuklarda görülen ve belli bir yaştan sonra kaybolan besin alerjisinin de en çok karşılaşılan alerji durumlarından biri olduğunu anlatan Dr. Dağıstan, sıklıkla inek sütü, yumurta, buğday, soya, fıstık, ceviz, kabuklu deniz ürünleri ve balık alerjisinin görüldüğünü belirtti. Alerjinin tedavisi ve şikayetlerin azalması için öncelikle ilgili alerjenden uzak durulması gerektiğini vurgulayan Dr. Dağıstan, özellikle uzak durulması zor olan polenler için sabah saatlerinde dışarı çıkılmamasını, pencerelerin kapalı tutulmasını ve hava filtresi kullanılmasını önerdi. Dağıstan, alerjenden uzak durmanın yetmediği durumlarda anti histaminik ve nasal kortikosteroid ilaçlarının kullanılabileceğini, ilaç tedavisi de yetmez ise aşı tedavisine başvurulabileceğini söyledi.

2 Ekim 2012 Salı

Büyükse risk var

Daha büyük göğüslü kadınların meme kanserine yakalanma oranının daha fazla olduğu ortaya çıktı.


16 bin kadın üzerinde yapılan araştırmaya göre memenin büyüklüğü ve genetik mutasyonun meme kanseri ile bağlantısı bulunuyor. Uzmanlar bunun sebebinin kadınlarda bulunan ve hem tümörün hem de memenin büyüklüğünü belirleyen seks hormonu östrojen seviyesi olabileceğini söylüyor.

Araştırmaya katılan kadınlara sütyen ölçüleri soruldu ve hepsinin DNA'sındaki nükleotid polimorfizem adı verilen milyonlarca küçük mutasyon incelendi. 7 genin meme ölçüsünü belirlemede doğrudan bağı olduğu,  üç genin ise meme kanseriyle ilişkisi keşfedildi. Dr. Nicholas Eriksson araştırmanın meme ölçüsü ve kanseri arasındaki bağı ortaya koyan ilk önemli araştırma olduğunu belirtti.

BEDEN KİTLE ENDEKSİ VE ÖLÇÜ İNCELENDİ


2006 yılında da Harvard Üniversitesi tarafından menopoza girmemiş 90 bin kadın üzerinde benzer bir araştırma yapılmış ve büyük göğüs ile meme kanseri arasında bağlantı ortaya çıkmıştı.
Beden kitle endeksi 25 veya daha az olan ama sütyen ölçüsü D veya daha fazla olan kadınlarda, ölçüsü A olanlara göre daha fazla meme kanseri riski altında olduğu belirlendi.

Beyaz zehrin adı: Şeker.

ABD, California Üniversitesi'nden uzmanların geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamaya göre şeker sadece şişmanlatmıyor ayrıca fazla tüketildiğinde kan basıncını artırıyor ve karaciğere zarar veriyor.
 
Geçtiğimiz 50 sene içinde tüm dünyada şeker tüketiminin üç kat arttığına dikkat çeken uzmanlar global obeziteye neden olan şekerin alkol ve sigara kadar zehirli olduğunu belirtti.
 
Dr. Claire Brindis konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: 'Toplum şeker'i sadece kalori olarak görmeye devam ettiği sürece diğer alanlarda verdiği zararları çözemeyiz. Tüketene verdiği kalorinin ötesinde şeker zehirleyici bir maddedir'.

1 Ekim 2012 Pazartesi

Karaciğeri hasta eden dörtlü

Doktor önerisi olmadan ilaç kullanmak, hepatit virüsleri, obezite ve bazı genetik hastalıklar karaciğerin çalışma mekanizmasını bozuyor.

Doktor önerisi olmadan ilaç kullanmak, hepatit virüsleri, obezite ve bazı genetik hastalıklar karaciğerin çalışma mekanizmasını bozuyor.Karaciğer vücutta kendi kendini yenileyebilen tek organ. Karın sağ üst kadranda, diyafram altında yer alan ve göğüs kafesinin alt bölümü tarafından korunan vücudun en büyük katı organı. Toksik maddelerin yıkılarak vücuttan uzaklaştırılması, protein sentezi, yaşamsal pek çok biyokimyasal maddenin üretilmesi ve biyokimyasal reaksiyonların düzenlenmesi karaciğer sayesinde oluyor. Karaciğer sağlığının farklı nedenlere bağlı olarak olumsuz etkilenebildiğini belirten Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Duygu İbrişim, karaciğer sağlığının düşmanları ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında şu bilgileri veriyor:
1- DOKTOR ÖNERİSİ OLMADAN İLAÇ KULLANMAK
"Pek çok ilaç ve bitkisel ürün potansiyel olarak tahrip etkisi yaratabilir. Doktor önerisi olmaksızın reçetesiz ağrı kesici, anti-romatizmal ilaçlar, antibiyotikler, bitkisel ürünlerle zenginleştirilmiş vitamin preparatlarının kullanımı toksik hepatit tablosu ve bazen karaciğer nakli gerektirebilecek ciddi karaciğer yetersizliği vakaları oluşturabilir. Aktarlarda satılan bitkisel ürünler, sanayide kullanılan bazı kimyasal maddelere maruz kalma karaciğer için ölümle dahi sonuçlanabilen toksik etkiler oluşturabilmektedir.
2- OBEZİTE KARACİĞERDE YAĞLANMAYA YOL AÇABİLİR
Sağlıklı beslenme, yeterli fiziksel aktivite ve kilo kontrolü tüm vücudumuz için olduğu gibi karaciğer için de çok önemlidir. Düzenli öğünler halinde bir beslenme planı ile yağ, şeker ve karbonhidrat tüketiminin azaltılması, vitamin ve mineral açısından zengin olan sebze ve meyve tüketiminin arttırılması, katkılı hazır gıdaların en aza indirilmesi gereklidir. Yoğun alkol tüketimi akut veya kronik karaciğer hastalığı nedenidir.

3- GENETİK HASTALIKLAR
Wilson hastalığı gibi bazı genetik hastalıklara bağlı karaciğer hastalıkları oluşabilir. Karaciğerin damar sistemini ve dolaşımını olumsuz yönde etkileyen lokal veya sistemik hastalıklara bağlı karaciğer hastalıkları da görülebilir. Safra yolları hastalıklarına ikincil karaciğer hastalıkları oluşabilir.

4- HEPATİT VİRÜSLERİ KARACİĞERDE ENFEKSİYON SEBEBİ
Hepatit A, B ve C virüsleri karaciğere yerleşerek enfeksiyona neden olurlar. Hepatit A virüsü hasta kişilerden dışkı yolu ile çevreye yayılarak, kirli su ve ellerle ağız yolu ile bulaşır. Korunmada tuvalet ve el temizliği çok önemlidir. Hepatit A iyileşme sağlandığında kronikleşmeyen bir enfeksiyon iken hepatit B ve hepatit C enfeksiyonlarında kronik bir enfeksiyon söz konusu olabilir. Kronik enfeksiyon sessiz ve yakınmasız bir durumdan karaciğer sirozu dediğimiz belirgin karaciğer hasarına kadar ulaşabilir. Bu da çevremizde sağlıklı görünen ama hepatit B ve ya C virüslerini kanlarında taşıyan ve bulaştırma potansiyeli olan bireyler olduğu anlamına gelir.

ENFEKSİYONU ÖNLEMEK İÇİN BİLİNÇLİ DAVRANIN
Hepatit A ve B virüslerinin aşıları vardır; ancak hepatit C için aşı mevcut değildir. Özellikle aile bireylerinde hepatit B virüsü bulunan kişilerin test edilerek hepatit B aşısı yapılması kesinlikle önerilmektedir. Bulaşma kan ve kan ürünleri ile temas veya cinsel yolla olur. Tek kullanımlık tıbbi malzemeler ve tıbbi cihazların gerekli şekilde dezenfeksiyonları tıbbi yolla hastalık bulaşma riskini önlemektedir. Ev ortamında enfeksiyon taşıyan kişilerle ortak tıraş bıçağı, tırnak makası gibi kanla temas eden aletlerin kullanımı veya pek çok kişiye kullanılan ve yeterli dezenfekte edilmemiş aletlerle yapılan manikür, pedikür ve cilt bakımı gibi işlemler enfeksiyonun yayılmasında etkili olmaya devam etmektedir. Bu hizmetlerin alındığı yerlerin titizlikle seçilmesi daha da iyisi kendi bakım malzemelerini götürerek gerekli işlemlerin yapılması en doğrusudur."
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız